25 Şubat 2011 Cuma

Hüseyin Peker,"Eli Torbalı Adam"dan:

“Amansız bir özgürlük dumanıyım ben. Sigaradan kurtulmuş, aralıksız koşturan sahipsiz bir duman:
Gökyüzünde yuvarlak taneler halinde, rüzgâra katılan, deniz kıyısında ufalanan, masalarda birikip kat kat üstünüze çakılan duman.” 20

“Özgürlüğün bir anlamı olmalı bence. İnsanın bir yerlere tutunması gerekli. Özgür kalmanın, rastgele olacağını düşünemiyorum.” 35

“İnsanların, bir yürüyen gürültüye her zaman gereksinimleri var: yaşamı duymak, acıyı tatmamak için. Yoksa yaşamı, acıyı düşünür durursunuz. Oysa güler yüzlü bir gürültü size her şeyi unutturabilir. (…) Acı yutulan bir lokmadır. Boğazınızdan eğri gider, takılır gider, bazen suyla kayarak gider. Ama her türlü tanımıyla yutarsınız. Acıyı geriye de çıkaramazsınız… Acı yutulmak içindir. Onu itemezsiniz. Acı size gelir. Peki acı nedir? Neresidir? Ondan kaçmak mı gerekir? Onu doğru kullanmak mı? Bence acı katlanıp cebe konmak içindir. Onu görmeden, yanımızda taşımak en doğru yaşam biçimidir.” 45

“… Herkes kolayca şair olarak anılmıyor. Hepimize bir kapı sırtlamak görevi verildi yaşamda. Soluk almanın ilk koşulu, tanıdığınız herkesin ismini, yüzündeki kırışık adedini ezberlemek ve nerde ne çıkıntı varsa törpülemek!” 73

“Bunları yarın öde, dedi, kalanını da getir’. Çok hesaplı biriydi. Beni de bu yüzden harcıyordu. Ben onun hesap çizelgeleri, toplama çıkarma notları, harcamaları, biriktirimleri arasında kalmış bir rakam birimiydim. Bazen eksilen, bazen çoğalan bir tutum birleşiği. Beni bir demet yeşilli banknot gibi cebinde, kasasının engin bir köşesinde bekletiyordu. Bir bakıma kolay eritilecek bir kesme şeker, ya da toz poşet gibiydim onun için. Bir bardak suyun ortasına düşürdü mü beni, eriyivermem, suda köpürüverip yok olmam an meselesi bir kişilik.” (…)

Onu, iyileşmesini beklemeyecek kadar küçüldüm. Evdeki katlanan bir havlunun köşesine dikilen, adımın baş harfleri arasına kendimi kıstırdım.” (…)

Her konuda beni gözlerdi. Bir yerden düşüp dizini yaralasa, benim dizlerimi gözler, benim de dizkapaklarımda yara bantlarının görüleceği yerler arardı. Saçlarına ak düşse, benim saçlarımdan söz etmeye başlar, en çok da bende varmış gibi, gözleriyle bana beyaz beyaz bakardı. Saçlarım hiç yoktan ağarmaya yüz tutardı bu ara. Kadınlar eşiyle koşturmaktan hoşlanıyor, onlardan geri kalmamakta istemeden bir yarışa katıyor kendini.” 85, 86

“ Dört numara Naci Sevgen… Kendinize bir sedye çıkartın. Taşıyın, yüz iki numaralı odaya her şeyinizi. Kitap olmasın. Kalem bulunmasın. Pijama, kaşık, su bardağı. Hep uyuyacaksınız zaten, uyumanız gerekli. Uzun bir dinlenmeye alıyoruz sizi, bir de kağıt peçete, ağzınızdan artanları silmeniz için…
Fiilleri arka arkaya çıkarmak için. Ünlemleri yumurtlamak, kelime kabarcıklarını arka arkaya akıtmak.
‘Sakın yazmayın. Olan biteni duyurmayın. Bu çağın atlanması gerekir. Zaten olan biten, her türlü zevksiz, iğreti gelişimi yazıp durmuşlar. Siz yazmayın. Yazmayı durdurduk. Beyaz bir örtü her şey. Uykunun kendisi…”

“ Her konuda söylemediğimiz bir şeyler kalır içimizde.” (…)

“Beni bir yerlere etiket diye dikmeye, bir kapıya yapıştırmaya çok meraklıydılar. Çünkü ev giden, gelenin ‘bu evde erkek yok’ duygusunun bozulmamasıydı istedikleri.” 112

“Sen biteli çok olmuştu. Sayfaların ortalıkta uçuşuyor’ diye seslendi.” 113

Hüseyin Peker
Eli Torbalı Adam
Telos Yayıncılık, 1999, 124 s.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder