11 Şubat 2011 Cuma

Onu Bilir Onu söylerim (öykü)

Böyle suskun oturup içeceksek eğer ne diye bu masanın etrafındayız, diye düşünürken ben onu bilir onu söylerim, demiş bulundum.
Muharrem; susalım arkadaşlar… üstat neyi bilir, neyi söylermiş dinleyelim, diye incecikten dokundurdu.
Apışıp kalmıştım. Yanıtlamak için yutkunurken bir yandan boşboğazlığıma kızıyor diğer yandan da medet ya düşüncelerim, diyordum. Ve onu bilir onu söylerim, diye yineleyip -ne hikmetse- birden; Nazım’dan büyük şair tanımam, dedim.
Oh be!..
Konu böylece şiire döküldü.
Başta Muharrem olmak üzere Nazımcı arkadaşların hepsi onayladılar. Yalnız Seyfi sesini yükseltip “Yahya Kemal şiirimizin Mimar Sinan’ıdır” dedi. Arkadaşlar onu da onayladılar.
Gevşemişlikle afili bir yudumun ardından sazı elime aldım:
Ama, Orhan Veli’ye göre en büyük şairimiz Fuzuli bile değilmiş; bilir misiniz bunun öyküsünü, diye sordum.
Hepsi belleğini yokluyor ya da öyleymiş gibi yapıyorlardı. Bazılarının yüzü anımsıyor da çıkaramıyormuş anlamına büründü. Kınarcasına nasıl bilmezsiniz canım, deyip başladım anlatmaya:
Günün birinde Mustafa’nın orada bir şişeyi devirdikten sonra, Sait Faik; Türklerin en büyük şairi kim, diye sorduğunda hiç düşünmeden “Fuzuli” demiş Orhan Veli. Kafayı iyice bulduktan bir zaman sonra da onaylatır gibi demek Fuzuli ha?, diye mırıldanmış. Orhan Veli bu kez; “Yok…o da el açmışlardandı” deyince, “Aç bir şişe daha” diye seslenmiş Mustafa’ya.
İçimizden biri “anlam, şairin karnındadır” anlamına; “El mana fi batnı şair” dedi. Böylece sessizlik giderilmiş oldu. Söyleşimiz şiirler, şairler üzerine sürüp gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder